Gözler Türkiye'de... Beşli Güvenlik Zirvesi'nde neler oldu?

Gözler Türkiye'de... Beşli Güvenlik Zirvesi'nde neler oldu?
Zehra ALİGÜL
Son Güncelleme: 09 Mar 2025 22:41
Yayınlanma: 09 Mar 2025 22:33

Son yıllarda Ortadoğu ve Balkanlar, yalnızca terör tehdidiyle değil, aynı zamanda bölgedeki güç dengelerinin yeniden şekillenmesiyle de gündemde yer alıyor. Türkiye, Ürdün, Irak, Lübnan ve Suriye’nin bir araya geldiği Beşli Güvenlik Zirvesi, bu dönüşümün somut bir yansıması olarak değerlendirilebilir. Bölgesel istikrarı sağlamak adına atılan adımlar, yalnızca kısa vadeli güvenlik önlemleriyle sınırlı kalmayıp, bölgesel dinamikleri de yeniden ele almayı gerektiriyor. Türkiye, bölgesel güvenlik mimarisinde aktif rol üstlenerek, yalnızca kendi çıkarlarını değil, komşu ülkelerle ortak sorunların da çözümünü hedefliyor.

Bu noktada dikkat çeken husus, Türkiye’nin sadece askeri güç kullanımıyla değil, aynı zamanda diplomatik ve istihbari yeteneklerini de devreye sokarak, bölgede dengeyi sağlama çabasıdır. Nitekim Türkiye’nin, Suriye’de yeni kurulan hükümete verdiği destek ve terörün her türlüsüyle yerinde mücadele doktrini, bölgede tek taraflı güç kullanımı yerine, yerel aktörlerle iş birliğine dayalı bir çözüm üretme anlayışını yansıtıyor. Böylece, bölgedeki küresel güç dengelerinin yeniden dağılımında Türkiye, arabuluculuk ve koordinatörlük rolünü üstlenmeye gayret ediyor.

Ortak sorunlara ortak çözümler

Bölge devletlerinin dile getirdiği sorunlar arasında terörizm, uyuşturucu ve silah kaçakçılığıyla mücadelede işbirliği, sınır güvenliğinin sağlanması, bölgedeki diğer ortak zorluklar yer alıyor. Bunun yanında, bölgedeki bazı üst düzey sorunların çözümüne yönelik olarak ortak açıklamalarda bulunulması, bölgesel dayanışma ve iş birlikleri için oldukça elzem. Özellikle, yeni kurulan Suriye hükümetinin kırılgan yapısında; provokasyonlarla beslenen kriz ortamının, dış aktörlerin müdahalelerine zemin hazırlaması gibi riskler göz önünde bulundurulduğunda, bölge ülkelerinin kendi aralarında oluşturacağı dayanışma mekanizmaları, uzun vadeli istikrar açısından oldukça kritik bir rol oynuyor. Bu bağlamda, Türkiye’nin “bölgenin sorununa hep beraber sahip çıkma” çağrısı, bölgesel güç dengelerini yeniden tanımlayan ve dış müdahalelere karşı direnç oluşturmayı amaçlayan stratejik bir hamle niteliğinde. Nitekim Ürdün Dışişleri Bakanı Safedi’nin, “Türkiye’ye yönelik her türlü terör tehlikesi bize yönelik de bir tehdittir.” açıklaması, bölge ülkelerinin Türkiye’nin ‘ortak sorunlara ortak çözümler yaklaşımına’ karşılık verdiğini gösteriyor.

Öte yandan, toplantıda gündeme gelen terör tehdidi DEAŞ ve PKK gibi diğer yerel ve bölgesel sorunları da içeriyor. Türkiye’nin bu konuda ortaya koyduğu yaklaşım, aynı terör tehdidinin farklı coğrafyalarda farklı dinamiklerle ortaya çıkmasının altını bir kez daha çiziyor. Irak, Suriye ve hatta İran sınırları içinde faaliyet gösteren silahlı grupların akıbetlerinin, Orta Doğu’nun belirsiz atmosferinde değerlendirilmesi, bölgedeki güç dengesinde önemli bir konu olarak öne çıkıyor. Türkiye’nin, bu tehditlere karşı bütüncül bir strateji geliştirme gayreti, terörü Orta Doğu’dan kovma gayretiyle doğru orantılı. Nitekim terörsüz bir Orta Doğu’nun sadece bölgesel refaha değil, dünya barışına da sağlayacağı katkı epey büyük. Bu noktada bölge devletleri inisiyatif alarak DAEŞ ve teröre karşı bir Ortak Operasyon Odası kurma kararı aldı. Suriye’nin istikrarsızlaştırılmaya çalışıldığı atmosferde, yeni Suriye hükümetine ortak destek verilmesi gerektiği de gündeme geldi.

Toplantıda ele alınan bir diğer konu ise İsrail’in bölgedeki yayılmacı politikalarına karşı ortak bir duruş sergilenmesi. İsrail’in bölgedeki stratejik hedeflerine ulaşma çabaları, yalnızca kendi güvenliği açısından değil, aynı zamanda bölgesel güç dengeleri açısından da büyük önem taşıyor. Türkiye ve komşu ülkelerin, bu konuda alacakları ortak kararlar, yalnızca askeri alanda değil, aynı zamanda siyasi arenada da dikkatle ve iş birliğiyle izlenmesi gereken adımlar olarak yorumlanabilir.

Türkiye’nin ve bölgesel aktörlerin bu tür zirvelerde ortaya koyduğu koordinasyon, küresel güç dengeleri açısından da önemli ipuçları veriyor. Bölgedeki istikrarın sağlanmasında, uluslararası arenada çok kutuplu bir düzenin oluşması kaçınılmaz görünüyor. Türkiye, bu düzenin şekillendirilmesinde sadece bir oyuncu değil, aynı zamanda oyun kurucu. Nitekim Suriye’deki yeni yönetime verilen destek, Türkiye’nin bölgesel liderlik iddiası taşıyan bir aktör olarak kendini konumlandırılmasının en son ve canlı örneği. Bu durum, yalnızca mevcut krizlerin yönetilmesi açısından değil, aynı zamanda gelecekte oluşabilecek yeni güç dengelerinin de belirlenmesinde kritik bir rol oynayacak.

Bölgesel iş birliğinin ve koordinasyonun artması, uzun vadede hem bölgesel hem de küresel güvenliğe olumlu katkılar sağlayacaktır. Ancak bu süreçte, tüm tarafların karşılıklı güven inşa etmesi, krizleri ve provokasyonları soğukkanlılıkla yönetmesi ve stratejileri titizlikle belirlemesi şart. Türkiye’nin bu noktadaki adımları, yalnızca kendi çıkarlarını korumakla kalmayıp, bölgesel istikrarın da teminatı niteliği taşıyor. Sonuç olarak, bölgedeki karmaşık dinamiklerin yönetilmesinde Türkiye’nin izlediği bu bütüncül strateji, gelecekte uluslararası ilişkilerde yeni bir model olarak da değerlendirilebilir. Düzenlenmesi planlanan ikinci zirveye Türkiye’nin ev sahipliği yapacak olması, devam eden istikrarlı iş birliğini gözler önüne seriyor.

ÜST
Paylaş
KİM KİMDİR?TARİHTE O AN